Futharkt Alfabesi ve Türk Dili üzerine

11.04.2001

Sayın Tonyukuk,

Futharkt

Futharkt Alfabesi İskandinav yazıtları üzerine

adresinde yayınladığınız, okur mektubuna cevabınızda, ismimin geçmesi nedeni ile size yazma ihtiyacı duydum.

Öncelikle yazınızın sonunda, meraklı kişileri, İskandinav yazıtlarını eski Türk yazı sistemini kullanarak okumaları için teşvik etmenizden dolayı kutlarım.

Sanırım makalemi biraz hızlı okuyup bazı düşüncelerimi yanlış anlamışsınız.

Yorumunuzda demişsiniz ki;

“Son zamanlarda dil ile ilgili iki görüş türemiştir. Bunlardan biri, bütün dillerin Türk dilinden doğduğu (Kâzım Mirşan), öbürü, Türkçe de dâhil, bütün dillerin tek bir dilden doğduğu (Turgay Kürüm) görüşleridir. Bu görüşlerin doğru olduğu inancını taşımıyoruz.”

Ben hiçbir yazımda “Bütün dillerin tek bir dilden doğduğu” nu söylemedim. Kaldı ki böyle bir tez bana ait değildir.Bu tez Tevrat’ın yazımından beri vardır. Yani en az 3000 yıllık bir tezdir.

Bu tezi, orijinal ve bana aitmiş gibi ileri sürdüğüm şeklinde bir anlam, yazınızdan çıkmaktadır. Bu yanlıştır.

Makalemde bu konu, üç  paragrafta geçer:

  1. sayfa

“Bizim iddiamız, adı geçen yazıtların ve Göktürk yazıtlarının aynı temelden kaynaklandığıdır. Tabii ki temel bir yazı formasyonu vardır. Gerek Göktürk diye anılan Türk kavimi, gerekse de Kuzey Avrupa Germen kavimleri bu temel alfabeden yararlanarak kendi yazı sistemlerini kurmuşlardır. “

  1. sayfa

“Bu konudaki görüşümüz, 2. paragrafta da belirdiğimiz gibi, gerek Futhark alfabesi, gerek Göktürk alfabesi, gerekse yukarıda sayılan Arami, Soğd, Pehlevi vs. alfabeleri, sembollerini aynı temel kaynaktan (8) almışlar, uluslar zamanla değişikliklere uğratıp, kendi yazı sistemlerini oluşturmuşlardır”

  1. sayfa

“Bu makalenin konusu önceki sayfalarda da belirtiğimiz gibi, diğer adıyla “Rün “ alfabesi de denilen “Futhark” alfabesinin, aslında Türk asıllı GÖKTÜRK alfabesi ile aynı temelden kaynaklandığını dikkatinize sunmaktır. “

Bu yazılarımda ortak bir dil atasından söz edilmemektedir. Temel bir yazı formundan  söz edilmektedir. Dil ile yazı farklı şeylerdir.

Kaldı ki Dünyadaki tüm yazılar da kastedilmemektedir. İskandinav runik yazısı, ve batılı bilim adamlarının Göktürk yazısının menşei olarak iddia ettikleri Arami, Soğd, Pehlevi vs. yazılar kastedilmiştir.

Demişsiniz ki:

“Bize göre Futharkt Alfabesi’ndeki bâzı harflerin Türk harfleriyle olan benzerliği ya bir tesâdüftür, yâhut da Futharkt ile yazan kavimlerin Türk Alfabesi’ni alıp bâzı imleri değiştirerek yazı ihtiyaçlarını karşıladıkları yolundadır.”

Siz beni de aşarak İskandinavların direk Türk alfabesini örnek alıp kendi yazı sistemlerini geliştirmiş olabileceğini söylüyorsunuz. Ben ise daha eski dönemde kullanılan bir alfabeden yararlanarak hem Türklerin hem de İskandinavların kendi yazı sistemlerini oluşturduklarını söylüyorum.

Peki benim İskandinavya’daki yazıtları Türkçe olarak okumamın anlamı nedir?

O yazıların bir kısmının Türk dili kullanan kavimlerce yazıldığıdır.

Makalemden de anlayabileceğiniz gibi İskandinav yazıtları iki çeşittir. Ben az sayıda olan ve İskandinavların 17. yy a kadar kullandığı 16 sembollü yazı sistemi ile okunamayan yazıların üzerinde çalıştım.

Hunların, İskitlerin Göktürklerle benzer Runik yazı kullandığı bilim çevrelerince bilinmektedir.

(Bakınız Denis Sinor, Erken İç Asya Tarihi İletişim yayınları İst. 2000 sayfa 406)

Şimdi makalemin Ek A daki haritasını önünüze alın . (Bu harita S.B. Jansson’un kitabının ekindedir ve benim kastettiğim eski -okunamayan- İskandinav yazıtlarının bulunduğu bölgeleri gösterir.)

Türk Dünyası Kültür Atlası – Cilt 1. İslam Öncesi Dönem- , (Türk Kültürüne Hizmet Vakfı Yayınları İstanbul 1997) isimli eserin 94. sayfasındaki haritayla karşılaştırın.

Ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Bu kitabı Dösim (Kültür Bak. Yayınlarını satan yerler) de bulabilirsiniz.

Ayrıca bu konuda okumanızı tavsiye edeceğim Sinor’un kitabından başka eserler de şunlardır.

Avrupa Hunları (Priskos’un güncelerinin tercümesi), Ali Ahmetbeyoğlu, TDAV yayınları, İstanbul 1995

http://ccat.sas.upenn.edu/jod/texts/priscus.html

Jordanes Getica (Malesef Türkiyede basılmadı)

http://www.boudicca.de/jordanes1-e.htm

Sonnori (13. yy İzlandalı tarih yazarı ) Özellikle  5. bölümü dikkatli okuyun.

http://sunsite.berkeley.edu/OMACL/Heimskringla/ynglinga.html

Demişsiniz ki:

“Kaldı ki Türk dilinin yazılışının fevkalâde sağlam kâideleri vardır. “

Burada kastettiğiniz şüphesiz Göktürk Runik yazısıdır.

Eğer kastettiğiniz kaideler Thomsen’in koyduklarıysa, Radloff neden farklı okumuştur? Radloff’un kaidelerini esas alıyorsanız, neden Prof. Talat Tekin Radloftan veya H.Namık Orkun’dan (Prof. Nemeth’ten) farklı okumaktadır. Talat Hocanın okumalarını esas alıyorsanız Prof. Osman F.Sertkaya neden Talat hocadan farklı okumaktadır.Veya Dimitri Vasiliev in mi okuma kaidelerinden bahsediyorsunuz.

Baycarov’un Bulgar -Sekel yazıtlarını okuma kaideleri hakkında ne düşünüyorsunuz (Bk. S.YA. Baycarov, Avrupa’daki Eski Türk Runik Yazılı Abideleri, Kültür Bakanlığı Yayınları) Baycarov, neden “Nagy Szent Miklos” yazılarını Prof. Nemeth’ ten farklı okuyor.

İssik kurganından çıkan runik yazıtlar neden okunamıyor- veya farklı okuma çalışmaları var-?.

Bütün bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Zamanınızı almamak için burada örnekleri bitiriyorum.

Orhun ve Yenisey yazıtları arasında bile sembollere varan birçok farklılık varken “sağlam kaidelerden” bahsetmek ne derece mümkündür.

Türkolog Doç.Dr. İsmail Doğan Türk runik yazısın 8 değişik versiyonundan söz ediyor. Bunlardan sadece bir tanesi Orhun -Yenisey versiyonu. (7.uluslar arası Türkoloji Kong.Kasım 1999.İst. Tebliğ. -Runik Yazının Gelişim Coğrafyası Ve Yayılma Sahası-)

Sizin sözünü ettiğiniz “sağlam kuralların” diğer  7 versiyon için de geçerli olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Sayın Doğan’ın şu anda TDK yayınları arasında basım aşamasında olan, birkaç aya kadar piyasada bulabileceğiniz, Avrupa’daki Runik Türk yazıtları ile ilgili eserini mutlaka okumanızı tavsiye ederim. Kendisinin Kafkaslardaki runik Türk yazıtlarıyla ilgili ve serinin birinci kitabı 99 yılında TDK’ ca basılmış ve satıştadır. Serinin diğer kitapları da inşallah önümüzdeki yıllarda yayınlanır da Türk yazısının sadece Orhun ve Yenisey den ibaret olmadığı bazı çevrelerce daha iyi kavranır.

Demişsiniz ki:

“Ancak unutulmamalıdır ki, Turan ülkelerinde yüzbinlerce höyük bulunmaktadır. Bunların bu güne kadar belki de yüzbinde biri açılabilmiştir. Açılmamış höyüklerden, hem de kağıda yazılı, Türk harfli Türkçe metinlerin çıkmayacağını kimse iddiâ edemez. Hâl böyle olup da bu höyüklerden çıkabilecek Latin harfli metinlerden çok önce yazılmış Türk harfli metinler, Hoca’nın görüşünü ters yüz edebilir”

Aynen katılıyorum. İnşallah bulunan eserler sizin “sağlam” kurallarınızı da ters yüz etmez.

Ayrıca bu kurganlar sadece Turan ülkelerinde değil birçok orta-batı-kuzey Avrupa ve İskandinav ülkelerinde de vardır.

Bir örnek vermek gerekirse İsveç’de Stockholm yakınındaki Birka antik şehrinde açılan kurganda İki atı, at arabası tekerleri,silahları, ,yiyecekler, içki kapları ve giysileri ile gömülmüş savaşçı bulunmuştur.-aynen Pazırık kurganında olduğu gibi-

http://www.vikinganswerlady.org/Birka.htm

Aynı mezarın temsili resmi için.

http://home1.swipnet.se/~w-14723/birka/birke010.html

Bölgedeki diğer kurganlar açılmamıştır.

Türk runik yazısının edebi metinler olarak en üst aşamaya Orhun ve Yenisey de ulaştığını görüyoruz.

Bu seviyeye ulaşabilmesi için bir yazının kaç yıllık -veya asırlık- bir geçmişi olması gerekir.

O günkü koşulları lütfen göz önünde bulundurun. Kitle iletişim araçlarının olmadığı o dönemde, Yüksek edebi seviyeye varması için bir yazının en az 1000 yıllık bir evrimden geçmesi gerekir. Başka bir deyişle Türk runik yazısı en az bin yıllık bir gelişme sonucu Orhun’daki seviyesine varmıştır. Bu da yukarıda değindiğim gibi İskitlere kadar giden bir tarihi zaman dilimini kapsar.

Başlangıçtan Orhun’a kadarki seviyesine kadar geçirdiği evrim sürecinde hep aynı kuralların geçerli olduğunu söylemek de sanırım bilimsel olmaz.

En az bin yıl dediğime dikkatinizi çekerim. Tabi sizin bahsettiğiniz kurganlardan çıkacak buluntular bu süreyi daha eskilere götürebilir.

Sadece Göktürk İmp. larının Karadeniz’den Japon denizine kadar (Bkz.Türk Dünyası Kültür Atlası – Cilt 1 sayfa 28) geniş bir coğrafyada hüküm sürdüğü göz önüne alınırsa, bu coğrafyanın her yerinde aynı yazım kurallarının geçerli olacağını düşünmek bile akıl dışıdır.

Sizin kurallarınız sadece Orhun-Yenisey  yazıtları için geçerliyse, bu konuda yukarıda saydığım Türkologların tartışmalarını izlemenizi önermekten başka sözüm yok.

Arzu ettiğiniz takdirde size;

– Makalemin 1994 yılı noter tasdikli aslının fotokopilerini gönderebilirim.

-Tezlerimi destekleyen veya tezlerimi referans göstererek kendi tezlerini geliştiren hem yabancı hem de Türk bilim adamı akademisyenlerin çalışmalarını ve onlarla yaptığım yazışmaları gönderebilirim.

– Çalışmalarımı, Viking Runik yazısının menşe teorileri arasında ciddiye alınan teoriler arasında gören İskandinav sitelerinin adreslerini verebilirim.

-Çalışmalarımı eğitim materyali olarak gerek referans veren gerek de projelerinde kullanan batılı Üniversiteleri ve onların belgelerini gönderebilirim.

– Sadece yazının değil diğer kültürel öğelerin de Türk ve İskandinav ulusları arasında ortak kullanıldığına dair, tezlerimi destekleyen tarihi, antropolojik bulguları size gönderebilirim.

Sizden ricam:

Savunmadığım görüşleri bana isnat eden yazınızla cevap hakkımın doğduğunu düşünüyorum.

Lütfen bu mesajımı sizin yazınızın hemen altında eksiksiz yayınlayınız.

Size soru soran  Sayın Ünsal Demircanlı’nın e-mail adresinin tarafınızca bilindiğini düşünüyorum.

Bu yazımın kendisine de ulaşmasını sağlayınız.

Türk kültürü ve yazısının öğrenilmesi ve araştırılması için gösterdiğiniz çabaları takdirle karşılıyor, devamını diliyorum.

Esen Kalınız.

Turgay Kürüm.

Not: Antalya’da ziyaretime gelen Erk Beye de yürekten selamlarımı iletiniz. Kendilerine bir ziyaret borcum var biliyorum.

* * *

24.04.2001

Azîzim Turgay Kürüm Beğ,

Makâlenizi okuyalıdan bu yana uzun bir süre geçtiği için, sizin “alfabelerin menşei” konusundaki düşüncelerinizi “dillerin menşei” olarak hatırlamamız ve okuyucumuzu cevaplandırırken, makâlenizi bir daha gözden geçirmeden hâfızamızdakilerle yetinmemiz sizden özür dilememizi gerektirmiştir. Afvedersiniz.

Bu arada üç dileğiniz de yerine getirilmiş, mektubunuz Otağ’ımızda yayınlanmış, bir sûreti okurumuz Sayın Ünsal Demircan’a gönderilmiş, selâmınız Erk Beğ’e iletilmiştir. Kendisinin de selâmınıza mukâbelesi vardır.

Sayın okurumuzu cevaplandırırken ele almış olduğumuz satır başları hakkındaki görüşleriniz bize tuhaf gelmektedir. Bunlara kısa kısa değinmek yararlı olacaktır.

1-     Türk alfabesinin menşei hakkında henüz kesin bir bulgu yok iken, bizim bu alfabenin bizzat Türkler tarafından ve dillerinin ihtiyacları istikâmetinde yapılmış olabilirliğini söylememizin sakıncası yoktur. Türkçe’mizdeki büyük ve küçük ses uyumlarını titizlikle göz önüne alarak tanzîm edilmiş olan bu alfabe, “imleri bir başka kaynaktan alınmış olsa bile ki bu dahî şübhelidir” sanki Türkler tarafından, Türkçe’nin yazılışı için yapılmıştır. Meselâ Türkçe’nin en ağırlıklı sesi olan “K” nın, AK, EK, IK, OK, ÖK söylenişlerinin yazılışları için ayrı imlere ihtiyâc duyulmasının ve bunların îcâd edilmesinin şimdilik bir başka îzâhı bulunmamaktadır.

2-    Türk dilinin yazılışının gerçekten sağlam kâideleri vardır. Bu husustaki görüşümüz herhangi bir kelimenin yazılışında kullanılan harflerin bâzen değişik şekiller arz etmesi değildir. Bildiğiniz gibi bu güne kadar bulunan muhtelif yazılardaki muhtelif Türk harfleri tasnif edilmiştir. Bu harflerin bâzılarının birbirlerine tam mutâbakat sağlamamaları bir tedrîs ve bir zaman farklılığı mes’elesidir. Ama uzun yıllara dayanan araştırma ve okuma tekniği içinde meselâ “BODuN”, “KaGaN”, “KONÇuY” (Bir yerde “KONÇUY”), “TÜRÜK” (Bâzen “TÜRK”), “TeNGRİ”, “BİLGE” vbg. pek çok kelimenin hep aynı imlâ ile yazıldığını müşâhade etmişizdir. Bir alfabenin harflerinin benzer ama değişik şekillerden oluşması, o alfabenin harf şekillerinin sağlam kâidelere dayanmadığının delîli sayılabilirse de o alfabe ile yazılan dilin sağlam kâidelerinin olmadığının delîli sayılamaz.

3-    Yazınızda, “Eğer kastettiğiniz kaideler Thomsen’in koyduklarıysa, Radloff neden farklı okumuştur? Radloff’un kaidelerini esas alıyorsanız, neden Prof. Talat Tekin Radloff’tan veya H. Namık Orkun’dan, (Prof. Nemeth’ten) farklı okumaktadır. Talat Hoca’nın okumalarını esas alıyorsanız Prof. Osman F. Sertkaya neden Talat hoca’dan farklı okumaktadır. Veya Dimitri Vasiliyev’in mi okuma kaidelerinden bahsediyorsunuz.” demektesiniz.

Bu paragrafınızdan anlaşılan odur ki, “sayılan şahıslar bile bâzı metinleri farklı farklı

okumaktadırlar. Öyleyse Türk dilinin sağlam kâideleri olamaz.”

Öncelikle belirtelim ki bu zevâtın metinleri farklı okumaları kendi kültür, bilgi, görüş ve

mes’eleleridir. İlim adamlarının aralarındaki anlaşmazlığın netîcesini, Türk dilinin kâidesizliğine

bağlamak doğru değildir. Kaldı ki yukarıda bahsedilen kişilerin dışında Türk yazısını okuyan ve çok

daha mantıklı yorumlayan, “hattâ Muharrem Hoca ve Kormuşin de dâhil” bunların hatâlarını,

yanlışlarını bulan ve bilen nice insanlar vardır. Yine aynı paragrafınızdan anlaşılan o ki, bu

kişilerden başkası veyâ başkaları eski Türk dilini daha doğru okuyamazlar, daha doğru

yorumlayamazlar, daha doğru okumak için yeni kâideler koyamazlar.

Tesellîmiz için tek ümit sizi anlamamış olmamız olacaktır.

Saygılarımızla,

Tonyukuk