Ders: Türkçe ve Türklük üzerine

06.09.2001

Konu: Türkçe üzerine…

Sayın Tonyukuk,
Mayıs ayında Magne Aga ve Turgay Kürüm ile olan yazışmalarınızı okudum. Eski Türk yazıları konusunda uzman olmadığım için İskandinav runik yazıtlarının okunuşu hakkında fazla bir yorum yapmak istemiyorum. Ancak “Köpek” sözcüğünün Türkçe olmadığını bunun Farsça’dan alınma olduğunu yazmışsınız.
Size “Kommun” sözünü hatırlatıp şu anda Türkçe’de kullandığımız “kamu” kelimesinin Latince’den alınma olduğunu söylesem ne derdiniz? Tabii ki sizin bilginize sahip birisi buna Orhun yazıtlarında tıpatıp aynı anlamda kullanılan “kamug” kelimesini gösterip itiraz etmeli. Bunun gibi bir çok örnek verilebilir.

Sayın Tonyukuk, bugün Macarca’da “kopek” denen bir köpek (it) çeşidi olduğunu biliyor muydunuz? Bu sözcüğün Türkçe olarak “kop” kökünden türeme olma ve Hunca’dan gelme ihtimali çok kuvvetlidir. Şunu unutmayın ki Türkiye Türklerinin atası Oğuzlardır ve Orhun yazıtlarında “Türk ve Oğuz” birbirinden ayrı kabul edilir. Yani arada lehçe farklılıkları olma ihtimali oldukça kuvvetlidir. Pencere kelimesinin Farsça’dan alındığı kesindir ama “köpek” gibi bir kelime dilbilim olarak buram buram Türkçe kokmaktadır.
Bir diğer konu da sayfanızı çok beğenmeme karşın kimi konu ve yazışmaların ırkçılık içermesinden duyduğum rahatsızlıktır. Irkçılık Türk vatanseverliğine vurulacak en büyük darbedir. Türkiye’de milliyetçilik bir aralar öyle bir hal almıştır ki Orta Asya’da Turan hayalleri kuranlar öz be öz Orta Asya Türkü olan Alevileri düşman belleyebilmişlerdir. Bu cahilliklere artık bir son verelim. Türk milliyetçiliği önce kendi vatanındaki insanları sevme amacıyla yola çıkarak tüm insanlığı kucaklayacak bir fikir yapısına sahip olmalıdır. Yani sevgili Atamızın söylediği gibi “yurtta sulh cihanda sulh”.
Saygılarımla,

Okan BAŞKAN

* * *

05.12.2001

Ders: Türkçe ve Türklük üzerine…

Bay Okan Başkan,

Yazınıza elde olmayan sebeplerden ötürü gecikerek karşılık verdiğimiz için özür dileriz.

Bay Okan,

Gerek yazılı taşlarda, gerek Dîvân’da, gerek Uygur vesîkalarında (ki bunlar dilimizin yazılı en eski kaynaklarıdırlar) köpek sözcüğü bulunmamaktadır. Bu sözcüğe ilk olarak Kutadgu Bilig’de bir yerde rastlanır. Buna karşılık aynı eserde it, ‘it’ olarak 7, ‘ıt’ olarak 6 kere kullanılmıştır. Bu durumda da insanın aklına kelimenin neden yazılı ilk Türk eserlerinde bulunmadığı sorusu gelir. Meraklısı da işin dibâcâsını bulmaya çalışır.

Merhûm Profesör Doktor Muharrem Ergin, doçentliği sırasında Dede Korkut kitapları üzerinde çalışmıştır. Yanlış hatırlamıyor isek bu çalışmalar, “Dede Korkut Kitabı” adı altında 1963 yılında TDK’nca, yine aynı ad ile 1964 yılında da “Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü”nce basılmıştır. TDK aynı eserin ikinci ve üçüncü baskılarını da yapmıştır. Kitabın üçüncü baskısı, yazarının hakka yürümesinden (06.01.1995) sonra, 1997 yılında yapılmıştır. Kitap, Dede Korkut üzerine yapılmış ilk ve en ciddî araştırmayı ihtivâ etmektedir.

Muharrem Hoca’nın Dede Korkut Kitabı’nın son baskısı da dâhil bütün baskılarının sözlük kısımlarında, (eser içinde 18 yerde geçen) köpek kelimesi şöyle açıklanmıştır:

köpek (f. Kūpek) köpek 8-10, 46-13, 46-13, 46-13, 47-2, 85-10, 86-11, 184-5

  1. –ile 87-4, 87-4, 87-8; k. –ilem 46-8; k. –i (akk.) 47-2, 47-3; k. –üm 281-6; k. –i (iyelik) 46-7;
  2. –leri (akk.) 87-11; k. –lere 46-4…

Görüldüğü gibi hoca, köpek kelimesinin Farsça, Farsça yazılışının da ‘kūpek’ olduğunu bildirmektedir.

Kelime başına, kelimenin Farsça olduğunu göstermek için bir f. harfi konulmuştur. Siz, kendinize göre ve tabii olarak! bu f. harfini sanırım şöyle yorumlayabilirsiniz: “Köpek kelimesi Türkçe’dir. Türkçe’den Farsça’ya ‘kūpek’ şekliyle geçmiştir. Hoca bu f harfi ile bunu belirtmek istemiştir.”

Aynı eserin sözlüğünde ‘kelb’ kelimesi de bulunmaktadır. Kitap içinde bir yerde geçen kelime sözlükte şöyle gösterilmiştir:

kelb (ar.) köpek k. –çügezi 26-10…

Demek ki yukarıda sizin adınıza bizim yaptığımız yorum doğru değildir ve Muharrem Hoca’ya göre köpek Farsça, kelb Arabça kelimelerdir.

Bakınız, sözlükte ‘it’ kelimesi de geçmektedir. Eser içinde 8 yerde geçen kelime sözlükte şöyle görülüyor:

it it, köpek 67-2, 127-10, 281-4

  1. -üm 40-13, 248-7; i. -üm-ile 40-13; i. -üñi 127-2; i. -üñüz 114-1…

İt kelimesinin önünde herhangi bir dile mensûbîyetini gösteren bir harf yok. Yâni kelime düpedüz Türkçe… Korkarım siz bu kelimenin Moğol dilinden geldiğini, hocanın bunu göstermek için önüne bir m. harfi koymayı unuttuğunu ileri süreceksinizdir.

Acemler köpeğe yaygın olarak ‘seg’ derler. Burada belki haklı olabileceğiniz tek nokta Acem’in it için kullanabildiği seg kelimesi var iken neden bir de kūpek kelimesini kullanma ihtiyâcı duyduğudur.

Köpeğin ‘kop’ kökünden türediğini yazarken, bu kökün fiil kökü kop mu, yoksa isim kökü kop mu olduğunu belirtmemişsiniz. Herhalde kop fiil kökünden türedi ise, koparak yaban üzerine atlayan, salan anlamında olmalı! Yok, çok anlamına gelen kop isminden türedi ise bu defâ da bir batında sekiz, on yavru yapmasından ötürü böyle anılmış olmalı… Hepsi iyi de kop kökünden türeyen kelime neden kopak ya da kopuk değil de köpektir. Yoksa bu da Nasreddin Hoca’nın ‘Eyüb’ünün söylene söylene ‘ip’ olması gibi bir şey midir?

Hele kelimenin bir de Hunca’dan! gelmişliği ihtimâlini vurgulamanız yok mu? Acaba Tanrı, kagan, sançak, batrak, kılıç, at, yılkı, otag, börü, bilekyüzük, törü kelimeleri de sizce Hunca’dan! gelmiş olabilirler mi? Cevâbınız hayır ise Hunca’da! bu kelimelerin karşılıkları nelerdir? Acaba Hunca’dan! Türkçe’ye bildiğiniz iyi bir sözlük var mı?

Sayın Bay,

Latince Kommun kelimesinin Türkçe’mize kamu şeklinde geçtiğini bildirmeniz büyük bir keşiftir. Biz hayâtımızda bilgiçlik taslamamışızdır ama sizin ifâdenizle, değil “bizim bilgimize sâhip birisi”, sıradan bir kişi bile bu şâheser karşısında şapka çıkartır.

Kamu kelimesi kamug kelimesinin sonundaki g harfinin düşmesiyle oluşmuştur. Târîhin her çağında bütün, hep, hepsi, baştanbaşa, tamâmen, hep birlikte anlamlarını kapsar. Siz kamu kelimesinden söz ederken herhalde kelimenin topluluk, cemiyet anlamına geldiğini sanıyorsunuz. Kamu kelimesine Arab’ın cem’iyyet kelimesini Türkçe’den dışlamak için yeni anlamlar yakıştırılmış, uydurulmuştur. Sonra da Kâmûs-ı Türkî’deki Kamuğ maddesinin açıklamasında geçen, eski yazıda (cim+mim+ye+ayn) harfleri ile yazılan, cümle, bütün, hep anlamına gelen ve bizim kamuğ ile anlamca örtüşen cemî’ kelimesi ile yine eski yazıda (cim+mim+ayn+ye) harfleri ile yazılan, cem’iyyete âit, cem’iyyetle ilgili, ortaklaşa, kollektif anlamına gelen ve sizin kamu ile anlamca örtüşen cem’î kelimesi üstâdlarca! bilerek ya da bilmeyerek karıştırılmış, yanlış okunmuş ve bu uydurma anlamlara da mesnet kılınmıştır. Fuzûlî’nin,

Kamu bîmârına cânan devâ-yı derd ider ihsan

Niçin kılmaz bana derman beni bîmâr sanmaz mı

beytindeki yâhut Karacaoğlan’ın,

Gene geldi türlü baharlar bağlar

Bülbül figan edip kamuyu dağlar

Türlü çiçeklerle bezenmiş dağlar

Ulu dağlar yol olduğu zamandır

dörtlüğündeki kamu kelimelerinin yerine sizin kamunun karşılıklarını koyun. Ortaya tadından yenmez bir nesne çıkacaktır.

Sayın Bay,

“Şunu unutmayın ki Türkiye Türkleri’nin atası Oğuzlardır ve Orhun yazıtlarında “Türk ve Oğuz” birbirinden ayrı kabul edilir. Yani arada lehçe farklılıkları olma ihtimali oldukça kuvvetlidir.” buyurmuşsunuz. Orkun yazıtlarının neresinde Türk ve Oğuz’un birbirinden ayrı kabûl edildiklerini bildirmemiş, sizce olma ihtimâli! oldukça kuvvetli bulunan “Türkçe ile Oğuzca! arasındaki lehçe farklılıkları”na hiç örnek vermemişsiniz. Kısacası demek istiyorsunuz ki Türk ile Oğuz farklıdırlar ve ihtimâldir ki aynı dili lehçe farklılığı ile konuşmaktadırlar.

Zâten kantarın topunu da burada kaçırmışsınız.

Şimdi işin aslını bizden öğreniniz, çünkü bu işlerin mektebi bu otağdır.

Bu konuda Prof. Dr. Kafalı Mustafa Hoca bakın ne diyor:

“…….Köktürk tarihi, Köktürk Kağanlığı tabirleri kullanılmışsa da Orkun yazıtlarında yaygın olarak kullanılan ifade ‘Türk Ka­ğanlığı’dır. Ancak iki yerde Köktürk tabirine rastlanmaktadır. Ne hikmetse bu iki yerde geçiş günümüzde yaygın isim haline gelmiştir. Buradaki “kök” tabiri, ……., iki türlü izah edilmektedir. Türklerde ……..Gök renk doğunun ifadesidir. …….. Köktürk tabiri kağanlığın doğu bölümünü ifade etmek için söylenmiş olabilir. Bir diğer husus ise Türk inanç yapı­sında gök veya kök kelimesinin Tanrı’nın vasıfları arasında olmasıdır. Bu manada alın­dığı zaman “ilâhi Türk” manası çıkmaktadır.

Çin kaynaklarına bakıldığı zaman Türk Kağanlığını kuranların Hun yabgularının soyundan geldiğini, Türk Kağanlığı toplumunun da Hunların devamı olduğunu açıkça görebiliriz. Bilindiği üzere Hun tarihi M.Ö. 3. yüzyıldan itibaren aydınlanmaya başlamış­tır. Bazı Avrupalı tarihçiler de Hunların, Türklerin atası olduğu meselesinde şüphe gösterirler. Ancak Çin kaynaklarının vermiş olduğu bu açık ifade şüphelerin gereksizliğini ortaya koymaktadır. Yine bir çok tarihçimiz Hunların, Oğuzların atası olduğunu kabul eder. Çünkü Çin kaynaklarında verilen bilgilerden de anlaşılacağı gibi yirmi dörtlü teşki­lât, sağ kol – sol kol ve yabgu unvanı esas olmak üzere Oğuz teşkilât yapısı Hunlarda da görülmektedir. Buna ilâveten Oğuzların büyük atası durumunda olan Oğuz Kağan’ın büyük Hun hükümdarı Motun veya Mete ile ayniyet gösterdiği de bilinmektedir. Bu öl­çülerde bakıldığı zaman Köktürk metinlerindeki Oğuz kelimelerinin manası daha iyi anlaşılmaktadır………

……… Divânu Lugât-it Türk’te Türk illeri tek tek sayılmaktadır. Bunlar sıra­sıyla Oğuzlar, Kıpçaklar, Karluklar, Uygurlar, Yağmalar, Çiğiller, Tohsılar, Kanglılar, vb., “Türk” ise bütün bunların hepsini kucaklayan üst kimliktir. Bunların her biri ise ayrı bir ildir (il devlet kurma yapısı kazanma

halidir)………

……… Türk şekli kullanılacaktır. Devletin ruhu durumunda olan töreli, nizamlı manasındaki bu kelime,…….. ……… Metinlere bakıyoruz; “Türk Oğuz beyleri işitin” diyor. Metinler üzerinde çalışan pek çok ilim adamı bunu “Türk ve Oğuz beyleri işitin” manasına almışlardır. Hattı zatında oradaki Türk kelimesi ile Oğuz arasında “ve” yoktur; Türk kelimesi Oğuz’un sıfatı duru­mundadır, yani Oğuz’un sıfatı durumunda olan Türk, milletimize ad olmuştur……….

………. Nasıl ki diğer boylar isyan ederken kendi il adlarıyla anılıyorlarsa, dev­letin temelini teşkil eden oğuzlardan da isyan eden olduğu zaman il adıyla zikredilmiş­lerdir. Yani yirmi dört Oğuz boyundan üçü, altısı, dokuzu isyan etti, yani nizam dışına, töre dışına çıktı demektir. İşin temelinde Türk adı cihanşümul idarenin sahibi manasına da alınmalıdır. Orkun kitabelerinde “Oğuz bodun öz bodunum erti” demektedir. Yani ben ondandım, onun içinden geldim demektir. Bir diğer yerde yerle gök karıştığı zaman -ki yerle göğün karışması çok kötü hadiselerin olması halidir- Dokuz Oğuz, Altı Oğuz veya Oğuz isyan etti demektedir. Yani cihanşümul düzenin dışına il adıyla çıktı demektir. İsyan edenler burada kendi il adlarıyla zikredilmiştir………..

………. Buradaki Türk, güçlü, kuvvetli, töreli, nizamlı Oğuz beyleri demektir. Burada vardığımız netice odur ki cihanşümul Türk yapısında bu gücün temelinde Oğuz ilinin yani ecdadımızın varlığı ortaya çıkmaktadır………

………. Köktürk devletinin sonu hakkındaki bilgileri ilk Uygur kitabelerinde görüyoruz. Uygur kitabelerinde “Türkleri öyle kırdık ki yok oldular” deniliyor. Bu, Türk milletinin bittiği manasında değildir. Uygur ili hakimiyet kur­muştur. Ancak cihanşümul yapıya erişememiştir. Klâsik manada Oğuz ilini düşünürsek hakim kanat olan Bozoklar kırılmışlar ve Ötüken havzasını terk etmişlerdir. Artık Oğuz­ları Ötüken havzasında görmüyoruz. Türk adını temsil eden Bozoklar, batıdaki Üçoklara sığınacaklardır. Bu olay 750’lerden sonra vuku bulmuştur. 750 ile 900’lü yıllara ka­dar Sir Derya ve kuzeyindeki bölgelerde Oğuz ilini görmekteyiz. Oğuz ilini bu devrede canlı olarak anlatan Dede Korkut hikâyelerine bakarsak, Bozokların ne kadar kırıldığı­nı, o tarihi hadisenin hakikat olduğunu müşahade edebiliriz. Üçoklar, kendilerine sığı­nan Bozoklarla birlikte 750 ile 900 tarihleri arasında yeniden teşkilâtlanarak Üçoklar = İç Oğuz, Bozoklar = Dış Oğuz şeklinde adlandırılmıştır. Her ne kadar Dede Korkut hi­kâyelerinde bir – iki yerde Bozok ve Üçok adı geçerse de yaygın olarak İç Oğuz ve Dış oğuz tabirleri kullanılmıştır……..”

Umarız anlamışsınızdır.

Sayın Bay,

Yazınızın son paragrafında da top kaçık vazîyettedir. Hangi yazışmamızın neresinde ırkçılık vardır? Hangi yazımızda “Irkların üstünde Türk Irkı” veyâ “Dünyâdaki en üstün ırk Türk ırkı” gibi sloganlara rastladınız? Adamlar umûma açık her yerde göğüslerini gere gere “Ben Kürd’üm, ben Arnavud’um, ben Çerkez’im” diyebilecekler ve bu söylemleri ırkçılık olmayacak, ama biz, “Ben Türk’üm” deyince ırkçı olacağız. Nerede bu Yağma Hasan’ın böreğinin bolluğu?

Biz ırkçılık konusunda pek fazla bilgili sayılmayız. Şu ırkçılık denilen kaka nesnenin kötülüklerinden birkaç örnek verseniz de biz de sâyenizde ziyâlansak diyoruz.

Biz millîyetçi değiliz. Hattâ biz Türk millîyetçisi de değiliz. Biz Türkçü’yüz. 500 kişiye birden, “millîyetçiler ellerini kaldırsın” derseniz, 500 el birden kalkar. “Türk millîyetçileri ellerini kaldırsın” derseniz, sayı yarıya düşer. Aynı emri “Türkçü’ler ellerini kaldırsın” diye tekrarlarsanız ya bir ya da iki el ya kalkar ya da kalkmaz. Orta Asya’da Turan Devleti (hayâl edenler değil) isteyenler, millîyetçi değildirler, Türk millîyetçisi de değildirler, Türkçü’dürler.

Sayın Bay,

Bu uzun yazımızın sonunda size iki sorumuz olacaktır.

Birinci sorumuz: Alevîler’i düşman bellemiş tek bir Türkçü biliyor iseniz, bu zâtın adı nedir?

İkinci sorumuz: (“köpek” gibi bir kelime dilbilim olarak buram buram Türkçe kokmaktadır.) cümlenizdeki mahâreti nasıl elde ettiniz? Kökeni hakkında tereddütlerimizin bulunduğu kelimeleri size bildirdiğimiz takdirde tıpkı “köpek” kelimesinde olduğu gibi koklayarak menşei hakkında bize yardımcı olabilir misiniz?

Ve size bir de tavsiye…

Bağa destursuz girmeyiniz.

Tonyukuk