BEÑGÜ YAZILAR

Atayurt’tan… Orkun Irmağı

 

DİRSE KHAN OĞLI BUĞAÇ KHAN BOYINI BEYÂN İDER KHANUM HEY

 

Bir gün Kam Gan oğlı Khan Bayındır yirinden turmış idi. Şâmî günlügi yir yüzine diktürmiş idi. Ala sayvanı gök yüzine aşanmış idi. Biñ yirde ipek khalıçası döşenmiş idi. Khanlar Khanı Khan Bayındır yılda bir kerre toy idüp Oğuz beglerin konuklar idi. Gine toy idüp attan aygır, deveden buğra, koyundan koç kırdurmış idi. Bir yire ağ otağ, bir yire kızıl otağ, bir yire kara otağ kurdurmış idi. Kimüñ ki oğlı kızı yok kara otağa kunduruñ, kara kiçe altına döşeñ, kara koyun yakhnısından öñine getürün, yir ise yisün, yimez ise tursun gitsün dimiş idi. Oğlı olanı ağ otağa, kızı olanı kızıl otağa konduruñ,

OĞLI KIZI OLMAYANI ALLAH TA’ÂLA KARGAYUPDUR,

biz dakı kargaruz, bellü bilsün dimiş idi.

Korkut Dede

* * *

MİLLÎ SEMBOLLER

ATSIZ

       Millet hâlinde yaşamanın şartlarından biri de millî sembollere saygı göstermektir. İnsan, medenîleştiği oranda hürriyetlerinden bir bölümünü fedâya ve bâzı kâidelere saygı göstermeye mecburdur. Medenî insan, hayvan gibi rasgele yerde uzanıp uyuyamaz. Her istediği zaman bağıramaz veyâ türkü söyleyemez. Her istediği şeyi her zaman ve her yerde yapamaz. Medenî insan milletçe kutlu sayılan canlı veyâ cansız varlıklara da saygılı davranır. Kutlu sayılan nesneler bayrak gibi, arma gibi, millî marş gibi, şeref ve nâmus gibi şeylerdir. Hayvan için bütün bezler, bu arada bayrak da değersiz bir şeydir. Çünkü yenmez. Şeref ve nâmus diye bir duygu veyâ içgüdünün hayvanda bulunmasına imkân yoktur. Hayvan millî sembolü de bilmez. Çünkü hem millet değildir, hem de millî sembol onun için taş ve ağaç gibisinden herhangi bir nesnedir.

Milleti millet yapan kâidelerin içinde millî semboller de bulunduğu için bir milleti yıkmak isteyenler onun millî sembollerine de hücûm ederler.

Bir toplumun millî sembolleri olmadı mı artık sürüleşmiş demektir. Bilginlerine, profesörlerine ve her şeyine rağmen onun koyun sürüsünden veyâ karınca yuvasından farkı yoktur.

Millî sembollere saldıranlara dikkat edilmelidir: Bunu cehâlet veyâ hamâkatlerinden mi, yoksa gizli maksatlarından mı yapıyorlar?

Millî sembol olan Oğuz Han’a dil uzatıldı mı, biliniz ki, o, bilerek veya bilmeyerek düşman için çalışıyor demektir.

Millî sembol olan Bozkurt’a köpek diyenler için de durum aynıdır. Üstelik onlar aynadan kendilerini görmektedirler.

13 Nisan 1974, ÖTÜKEN

* * *

 

16 DEVLET MASALI VE UYDURMA BAYRAKLAR
 

ATSIZ
 

     Son zamanlarda basında görülen haberlerle ve TRT’nin bastırdığı bir takvimle Türkler’in şimdiye kadar 16 büyük devlet kurduğunu, bu yüzden Türkiye Cumhurbaşkanlığı forsunda 16 yıldız bulunduğu iddiaları öne sürüldü.

Her şeyimiz gibi tarihimiz de henüz kesin şekli­ni almış değildir. Türk tarihi nerden başlayıp hangi gidişi takip eder, kimler Türk’tür? Bunlar henüz belli değildir. Daha önce de belirttiğimiz gibi bazı büyük şahsiyetlerin Türk olup olmadığı üzerinde bile tarihçilerimiz arasında birlik yoktur. Durum bu merkezde iken, şimdiye kadar 16 büyük Türk devletinin kurulduğu ve Türkiye’nin bunların vâri­si olduğu hakkındaki iddia, şüphesiz, çok su götürür bir iddiadır.

Şimdiye kadar 16 büyük Türk devleti kurul­duğu hakkındaki kararı kimin verdiği belli değil­dir. Tarih bilginlerinin konusu olan bu konu için ciddi bir kurultayın toplanması gerekirdi. Böyle bir kurultay toplanmış değildir. Ayrıca bu kadar büyük ve tesirli bir fikir için yalnız tarih bilginlerinin top­lanması da yeterli sayılmaz. Bu tarih mirasından söz edilirken işe milli kültür ve ülkünün taşıyıcı­ları olan kimselerin karışması da tarihî bir zarurettir.

Cumhurbaşkanlığı forsundaki 16 yıldızın 16 büyük Türk devletini temsil ettiği hakkında şimdiye kadar benim hiçbir bilgim yoktu. Bu gibi konu­larla ilgilenen birisi olarak ben bu sembolü bilme­dikten sonra acaba bunu kimler biliyordu? Yoksa bu da bir millî sırdı da ancak şimdi mi açığa vurulması uygun görüldü?

16 Türk devleti efsanesini, sayın Tekin Erer’in Ocak 1969’da kendi sütununda yazdığı “Türklüğün 16 Avizesi” başlıklı makaleden öğrendim. Bu maka­lede sayılan 16 devlet arasında Samanlılar gibi Türk olmayan devlet bulunduğu gibi Akkoyunlu­lar, Karakoyunlular, Safeviler, Mısır Kölemenleri gibi büyük ve muhteşem Türk devletlerinden bah­sedilmeyişi, hele cihan tarihinin en büyük imparatorluğu olan Çengiz devletinin anılmayışı konuyu daha başlangıçta sakat hale getirmektedir.

Bundan başka 16 devlet telâkkisi bizim millî ­ülkümüze, büyüklük düşüncemize, süreklilik vetîremize aynı zamanda tarihî gerçeklere de şiddetle aykırı düşmektedir.

16 büyük devlet… Tabii, Karamanoğulları ve daha küçükleri gibi ötekilerini de sayınca bu rak­kam kabaracak, en aşağı 50 devlet olacaktır. 50 devlet kurmayı bir başarı saymak, ilk bakışta mümkün gürünebilir. Fakat madalyonun ters ta­rafına dönünce iş tamamiyle değişir. Adama sorarlar: Elli devlet kurdun da neden hiçbirini yaşata­madın? Neden kala kala orta çapta bir Türkiye Cumhuriyetine kaldın?”. Zoraki tarih bilginleri tabii bu sorunun cevabını veremeyeceklerdir. Çünkü tarihî gerçek hiç de öyle değildir. 16 veya 50 devlet kurulmuş değildir. Gerçekte anayurtta bir, nihayet iki devlet kurulmuş, anayurt dışında da buna üç beş devlet daha eklenmiştir. O kadar. Bizi asıl ilgilendiren anayurdumuzdaki devlet olduğuna göre de konu bir veya iki devletin tarihinden ibaret kalmaktadır. Bu iki devlet Türkistan ve onun uzantıları olan doğu Avrupa’da kurulan devletle bugün Türki­ye dediğimiz devletin kurulduğu Önasya bölgesindeki devletten ibarettir ve ikincisi birkaç defa birincisine tâbi olmak suretiyle tarihteki “Tek Türk Devleti” prensibini devam ettirmiştir. “Tek Devlet” düşüncesi sembolik de olsa son zamanlara kadar devam etmiş, meselâ Sultan Aziz zamanında Doğu Türkistan’dan Çinlileri atan “Atalık Gazi Yakub Han”, Türkiye Devletini kendisine metbû tanımıştır.

Herşeyimiz gibi tarihimiz de henüz kesin şeklini almış değildir dedik. Bu yüzden okullarda çocuk­larımıza millî tarih terbiyesi verilememektedir. Ta­rihlerde hâlâ Sümerler’in veya Hititler’in Türk olduğu hakkındaki hezeyan tekrarlanmakta, bunu inanmadan öğrenen çocukta millî tarih sevgisi diye bir şey kalmamaktadır.

Türk tarihi bir bütündür. “Devlet” denilen nes­neler ayrı hükümdarlar, hanedanlardır. Böyle olunca 16 Türk devleti masalı kendiliğinden yıkılır ve birbirinin devamı olan hanedanlarla Türk tarihindeki birlik karşımızda parıldar.

Türk tarihinin devletler adı altında parçalara bölünmesinin millî psikoloji üzerindeki yıkıcı tesirini kimse düşünmüyor. Mazideki millî devamlılığa inanmayan kimsenin bugünkü millî devamlılıktan da ümitsiz olacağı hesaba katılmıyor. Halbuki biraz mantık ve anlayış sahibi olanlar Türk tarihinin aralıksız bir bütün olduğunu kendiliğinden kavrayabilir.

Türkiye Cumhuriyeti gökten zembille inmemiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun devamıdır. Os­manlı İmparatorluğu, İlhanlı Devleti’nin uç bey­liğinden doğmuştur; demek ki onun devamıdır. İlhanlı Devleti Anadolu’daki Selçuklu devletinin devamıdır. Anadolu’daki Selçuklu devleti ile Batı Türkistan ve İran’daki Harzemşahlar devleti Büyük Selçuklu Devletinin devamıdır. Büyük Sel­çuklu devleti Karahanlılar’ın, Karahanlılar Uygurlar’ın, Uygurlar Gök Türkler’in, Gök Türkler Aparlar’ın, Aparlar Siyenpeler’in, Siyenpiler Kunlar’ın devamıdır.

Bu devamlar kesintisiz, aralıksız bir tarihin kadrosudur. Yani biz, biri yıkılıp biri kurulan ayrı ayrı devletlerin değil, bir bütün halinde sürüp gelen bir devletin milletiyiz.

Bazen aynı zamanda birkaç hanedanın birden bulunup Türkeli’nin ayrı bölgelerinde hakimiyet kurması ve hatta bunların birbiriyle çarpışması bu kaidenin bozulduğunu göstermez. Bu durum Türk siyasî hakimiyet nazariyesinin, merkeziyetçi olma­yan devlet telâkkisinin icabından başka bir şey değildir. Çünkü, hiç olmazsa nazarî halde bile, bu ­hanedanlardan bir tanesi ötekiler üzerinde hâkimi­yete maliktir.

Buna rağmen bazen Türk tarihinde siyasî bü­tünlüğün parçalandığı olmamış değildir. Bunlar her milletin tarihinde görülen fetret zamanlarıdır. Bizim tarihimizin son zamanlarında İstanbul’da ve

Ankara’da iki ayrı hükûmetin bulunması bunun tipik bir örneğidir.

Tarihî gerçek budur. İlkokuldan üniversiteye kadar tarihin böyle okutulması, böyle gösterilmesi lâzımdır. Türkler’in kafasında bir tarih birliği,  tek devlet şuuru bulunmalıdır. Fakat bu şuurun yerleşmesi için önce Milli Eğitim Bakanlığı’nda, onun Talim ve Terbiye Kurulu’nda bu şuurun bulunması

icap eder.

Son haftalarda TRT tarafından yayınlanan bir takvim aynı 16 devlet masalını tekrarlamak, üstelik 16 devlete 16 uydurma bayrak yakıştırmak bakımından dikkati çekmiştir. TRT umumiyetle sol eğilimli bir müessese olarak tanındığı için onun böyle “Turancı” bir takvim yayınlaması cidden şaşılacak bir davranıştır. Fakat 16 devletin her biri hakkında verilen bilgi ile Türk büyüklerine isnad olunan sözler yanlış veya uydurmadır. Meselâ: Büyük Kun İmparatorluğu’nun kuruluş yılı milâttan önce 204 olarak gösterilmiştir. 220 olacaktır. Kurucusu da Mete değil, Mete’nin babası Tuman Yabgu’dur. Mete’nin sözleriymiş gibi gösterilen “Benden eyerimi isteyin vereyim, atımı isteyin vereyim; fakat vatanımdan hiç kimse bir karış toprak istemesin, vermem” sözleri böyle değildir. Mete doğu komşuları olan

Tung-hu’ların kıymetli bir at ile zevcelerinden birini istemelerini, devletin o andaki zayıflığı dolayısıyla kabul etmiş, fakat toprak isteklerini reddederek Tung-hu’ları yenmiştir. At ve kadın verildikten sonra çorak bir toprak parçasının ne değeri olur diyen beğlere karşı da “at ve kadın şahsıma aitti, verdim. Fakat toprak milletindir” cevabını vermişti.

Bu iki şekil arasında büyük fark vardır. Keyfî olarak değiştirilemez.

Takvimin yaprakları altında Türk büyüklerine isnad olunan sözlerde de gelişigüzel tasarruflar olmuştur. Son zamanlarda sık sık görülen, Bilge ­Kağan’a ait “Türk milleti titre ve kendine dön” sözü de uydurmadır. Bu söz sadece “Türk milleti! Düşün” şeklindedir ve Bilge Kağan’ın ağzından söylenmiş olmakla beraber Yulığ Tegin tarafından yazılmıştır. Hele Gök Türkler’in en eski kağanla­rından İstemi Kağan (yahut İstemi Bağatur Yabgu)’a isnad olunan “erkekleri cesur, kadınları iffetli olan ulus egemen olur” vecizesi tamamiyle uydur­madır. İstemi Kağan hakkındaki tarihî bilgi o ka­dar azdır ki bu az bilgi arasında onun bir vecizesine raslamak imkânsızdır.

Bu yanlışlıkları birer birer saymağa ne imkân, ne de lüzum var. Fakat bayraklar hakkından konuşmak yerinde olacaktır.

16 muhayyel Türk devletinin l6 bayrağı da ta­mamen hayalî, uydurma ve yakıştırmadır. Bir kere , eski Türkler’de bayrak yok, tuğ vardır. Bayrak, tuğun gelişmesiyle daha sonraki yüzyıllarda doğmuştur. Yine bilindiği gibi eski Türkler’de bir tek millî bayrak değil, türlü türlü bayraklar vardır. Osmanlı Türkleri’nin bayraklarından çoğu bilin­mektedir. Her askerî birliğin, her korsanın, her ku­mandanın ayrı bayrağı olduğu malûmdur. Tek millî bayrak fikri yavaş yavaş gelişmiş ve bizim bugünkü bayrağımız bu son şeklini Sultan Abdülmecid zamanında almıştır.

Uydurma bayraklar arasındaki Hun bayrağında ejder mi, semender mi, kertenkele veya di­nozor mu olduğu belli olmayan acayip yaratık şeklinin yer alması Türk tarihi hakkında hiçbir bilgiye malik olmamak demektir. Ejder, Çinliler’in sembolüdür. Türkler’de ise kurt, doğan ve koyun kullanılmıştır.

Yine bu takvimde Batı Hunları’nın (Orta Asya Hunları’nın son çağı demek istiyorlar) sapsarı, Harzemşahlar’ın kapkara bayraklarının hangi muhayyeleden doğup uydurulduğu da cidden meraka değer.

Bir de Ötüken’in haritada şehir olarak gösterilmesi büyük bir yanlışlıktır. Bilindiği gibi Ötüken şehir değil, ormanlık bölgenin adıdır.

Kaş yaparken göz çıkarmak buna derler. TRT bunca masrafla cidden güzel bir takvim çıkarırken Türk tarihi profesörlerine danışsaydı böyle yanlışlarla dolu bir eser yerine kütüphanelerde saklanacak bir eser meydana getirir ve büyük bir millî hizmet yapmış olurdu. Bunu yapmadığı için bu takvim gülünç bir nevheveslikten ileri gidemeyecek, daha kötüsü birçokları burada verilen bilgileri ve bayrakları doğru sanarak kendi millî tarihleri üzerinde çok yanlış fikirlere sahip olacaklardır.

Ey Millî Eğitim Bakanlığı! Adının başındaki “millî” kelimesi doğru ise, bunun bizim anlamadığımız başka bir mânâsı yoksa önce sen “Titre ve kendine dön” de okullara bir millî tarih kitabı hazırlat ve Talim-Terbiye Dairesine Türk tarihin’den anlayan bir iki seçkin üye bulup oturt. Türk ço­cuklarına Yunan, Roma, Bizans tarihleri yerine Türk tarihini öğret ve çamur gibi kâğıtlara basılıp eline alanda okuma zevki bırakmayan bugünkü müsabakalı (!) kitaplar yerine Türk ülküsüne uy­gun tek tarih kitabını yazdırarak yarınki nesillerin beynine millî tarih şuurunun çakılmasını sağla.

Yoksa nahiyelerde lise, her şehirde yüksek okul açmakla Türkiye kalkınmaz. Kalkınmanın kuvveti önce yürekte doğar. Yürekteki kuvvet millî ülküye bağlılıkla sağlanır. Millî ülküye bağlılık için yurt ve tarih sevgisinin gönüllerde yaşaması lâzımdır. Millî futbol takımlarının listesini ezbere bilip de millî kahramanlardan haberi olmayan nesiller üni­versitede, bugün görüldüğü gibi Türk bayrağını in­dirip yerine kırmızı bez parçasını asan şuursuz serseriler haline gelir.

Türk milletinin kafası ve gönlü dinî (!), millî (!), sosyal (!) safsatalarla doldurulursa o artık Türk  milleti olmaktan çıkar ve bu yakınlarda sık sık tek­rarlandığı gibi “Türkiye milleti” veya “Anadolu milleti” haline gelir ki geçmişle ilgisi kesilmiş, mukad­desatsız, tekniği ileri olsa da kültürü ve ahlâkı ol­mayan bir Güney Amerika milletinden farkı kalmaz.

ÖTÜKEN 65. sayı, 1969
* * *

 

TÜRKÇÜLÜK HAFTASI DOLAYISIYLA
 

Erk YURTSEVER

      Anayasa değiştirmekle yeni bir devlet kurulmaz. Bir toprağı terk ederek yeni bir coğrafyaya göçmekle de yeni bir devlet kurulmaz. Hutbe okunup kös vurulması da yeni bir devletin kurulduğunun habercileri değil sâdece ona hükmedenlerin değiştiklerinin duyurulmasından ibârettir. Tuğun birden ikiye, üçe yükselmesi de bir devletin ömrünü bitirdiğini ve bir yenisinin kurulduğunu bildirmez. Tuğun artışındaki hikmet, yaşayan devlete yeni iltihâkların olduğunu bildirmek içindir. Sikke kestirmek de yeni bir devletin kurulduğu anlamına gelmez. Bunlardan bir veyâ ikisinin olmaması bir devletin yıkıldığının işâretleri değildir. Devlet, törenin tükendiği yer ve zamânda yıkılır.

Biz çok devlet kurmayı bir mezîyet sandığımızdan, en ufak bir değişikliği yeni bir devlet kurmuşluğa yormuşuzdur. Daha doğrucası devlet olmakla devletlû olmayı birbirine karıştırmışızdır. Son zamânlarda, târîhimiz boyunca 16 devlet kurduğumuzu iddiâ eden bilginlere göre, acabâ beylikler de birer devlet mi idiler? Acabâ fetret devrinde kendi adlarına hutbe okutan ve nevbet vurduran Cennet-mekân Yıldırım Bayazıt Hân’ın şehzâdeleri, üç beş yıl içinde 4 adet devleti birden kuruverdiler de, bu bilginler bunları bizim bilmediğimiz bir sebepten mi 16 devlet masalına ilâve etmediler, bilinemez. Bu bilginlerin 16 Türk Devleti’ne yakıştırdıkları sözde bayrakları hangi kurgan, kazı veyâ yazmadan bulduklarını bir bilen de yoktur. Bu bayraklar herhâlde birer şâh-eser-i hâb-ı istihâredirler.

Türkler, târîhleri boyunca iki devlet kurmuşlardır. Bu devletler de zaman zaman imparatorluklar hâline dönüşmüşler ve türlü sebeplerle de bu vasıflarını kaybetmişlerdir. 2200 yılda 16 devlet kurmak, ortalama bir hesâb ile 150 yılda bir devlet yıkmak veyâ yıkılmak mânâsına gelir ki buna târîh değil, ancak komedi denilebilir.

ORTADOĞU 5 Mayıs 1992
* * *